Bir kaç haftadır Lotus blogger'ları arasında önemli bir tartışma ortaya çıktı. Blog'ları ilgiyle ve merakla takip ediyorum. Çünkü tartışılanlar Türkiye'de müşterilerin ve iş ortaklarının yıllardır dile getirdikleri sorunları da içine almaya başladı.

Tartışmanın çıkışı bir kaç blog yazarının Lotus Notes ve Domino teknolojilerinin geleceğini sorgulamasıyla başladı. Jake Howlett, codestore.net web sitesinin sahibi ödüllü blog yazarı, üç hafta önce yayınladığı "Why My Sudden Interest in SharePoint" konulu yazısında kendisinin ve ailesinin geleceği adına Sharepoint gibi bazı teknolojileri de öğrenmeye karar verdiğinden bahsetti. Bir kaç gün sonra jonvon.net blog sitesinin sahibi John Vaughan, IBM Lotus'u bir çok açıdan ciddi bir şekilde eleştiren Lotus Notes'a uzun bir veda yazısı yayınladı.

İki yazı da kendilerini destekleyen ve desteklemeyen yüzlerce yorum aldılar. Bir süre sonra IBM Lotus'un en üst düzey yöneticilerinden birisi olan Ed Brill, "I’ve never been a developer" konulu bir cevap verdi. İki günde biriken 183 yorum sonrasında yazı yorumlara kapandı. İzleyen günlerde değişik blog yazarları konuya değinen yazılar yazdılar:

Ben Poole: jonvon says goodbye { Link }
Paul Mooney: Best post I have read in a long long time { Link }
Gabriella Davis: Lotus Software - The View Of An Optimist Who Thinks Like A Pragmatist { Link }
Volker Weber: What an interesting week { Link }
Mark Myers (aka Stickfight): Jonvon's Post { Link }
Darren Duke: Are we all in the Yellow Vortex now? Spiraling to our own demise? { Link }
John Head: The Notes / Lotus Bubble: Why "community" and "change" invoke such wide emotional responses { Link }

Tartışma bir kaç boyutta gerçekleşiyor.

IBM en çok Lotus yazılımlarının satış ve pazarlama stratejisi hakkında eleştiriliyor. En sıklıkla karşılaşılan argüman Lotus Notes yazılımının artık bir 'uygulama geliştirme' platformu olarak pazarlanmıyor olması. Öte yanda önemli bazı yazılımların Domino platformundan Portal tabanına aktarılmasının yarattığı endişe dile getiriliyor. En sert eleştiri de IBM Workplace ürünü ve onun yarattığı güvensizlik üzerine. Bilmeyenler için söyleyelim; IBM Workplace, 2003 yılında Portal tabanlı bir mesajlaşma ve iş birliği çözümü olarak sunulan, çöpe atıldığı 2007 yılına kadar herkesi tedirgin etmiş ciddi bir başarısızlıktı.

Satış ekiplerinin ürünlere yaklaşımı, iş ortaklarının gelir modeli, yazılım yenilemeleri, lisanslamanın karmaşık oluşu, fiyatlama, bulut bilişim çözümleri, NSFDB2 ile ilgili bilinmezlikler gibi bir kaç konu daha bu süreçte gündeme geldi.

10 yıllık deneyimimle Lotus topluluğunun göreceli olarak genç bir üyesi olarak 7 yıldır kendi şirketimi yürütüyorum. Bu konuyla ilgili görüşlerimi özellikle Türkiye gibi farklı bir ülkede iş yapan çözüm ortağı olarak belirtmek istedim.

Öncelikle, yalnızca Lotus ürünleri konusunda hizmet veriyorum. Websphere Portal gibi Lotus'un kıyısındaki ürünleri bile şu ana kadar düşünmedim çok fazla. Bir kaç yıl önce bazı sebeplerden dolayı Sharepoint ve dotNet projelerine destek vermek zorunda kaldım, fakat belli bir teknolojiye konsantre olmanın önemine inandığım için bu yola hiç girmedim. Kişisel olarak yakın gelecekte Lotus ürünleri haricinde bir teknoloji öğrenmeyi de çok düşünmüyorum.

Workplace'in çıkışı, Developi'yi kurduğum günlere denk geliyor. O dönem bu ürünün yanlış olduğunu düşünenlerdendim. Lotus Notes'un bir vadede Java platformuna kayacağını biliyordum ama Workplace gibi radikal bir geçişin müşteriler tarafından özümsenmesinin çok zor olacağı belliydi. Müşteri toplantılarında 'Lotus bitti artık' diyen ve Workplace ürününü gösteren müşterilerle çok mücadele etmiştik. Zaten kısıtlı bütçelerle hareket eden küçük şirketler Lotus çözümlerinin pahalı olduğuna inanırken bir de ürünün websphere altına giriyor olduğu algısı işleri içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu. Bu deneyimlerin izlerinin silinmesi IBM'e çok pahalıya patlamıştır.

Kendimi en baştan itibaren 'profesyonel servisler' vermek üzere konumlandırmaya çalıştım. Lisans satışı çok önemli bir motivasyon olmadı o günlerde. Bizim piyasa koşulları düşünüldüğünde, lisans ya da donanım satmak çok riskli bir iş olduğu gibi, göründüğü kadar karlı da değildir. Öte yandan ürün satmayan bir iş ortağı üretici tarafından çok da ciddiye alınmaz. Önemli projelerin altına imza atıyor, büyük müşterileri mutlu ediyor olsak da IBM'den birini aradığımızda 'sen de kimsin' tepkisiyle karşılaşabiliyorduk.

Bu bir çok çözüm ortağının karşılaştığı bir problemdir. Tartışmanın bazı noktalarında bu konuda da yorumlar göze çarpıyor. Lotus özelinde düşünürsek, paket program üreten bir yazılımcı ya da ürün satmaya odaklanmış bir entegratör için düşünülmüş pek çok destek programı var. Fakat servis vermeye odaklandığınızda (sistem yönetim servisi de olabilir, saatlik uygulama geliştirme de) alabileceğiniz destek son derece sınırlı kalıyor. Bu durum bir çok şirketin portföyünü farklı yönlere doğru değiştirmesine yol açıyor. Bazen bu çözüm ortaklarının IBM'e rakip ürünler sunduklarını bile görebiliyoruz (iş akışları, doküman yönetimi, arşivleme, mobil ürünler gibi).

Ürünler konusunda da epey eleştiri oldu. Bu noktada paradigmada yapılan ciddi bir değişiklik var ve ben bunu bir hata olarak görmüyorum. Lotus Notes, kendi kapalı mimarisinde sıkışmış durumdaydı. IBM hatalıydı ya da değildi, ama Microsoft farklı kulvarlarda başarılı sonuç aldığında stratejinin değiştirilmesi kaçınılmazdı. Websphere Portal paketinin başarısı da düşünülünce IBM bazı yeni ürünleri Portal platformuna doğru kaydırdı. Örneğin Lotus Quickr for Portal ürünü, Domino platformundan ayrılışı temsil ettiği gerekçesiyle sıklıkla eleştirilir. Fakat Quickr for Domino'nun önemli ölçeklenebilirlik sorunu olduğunu düşünmek gerekiyor. Normal şartlarda bir alana 700-800 üye alabilmek (extended membership ile bazı şeylerden vazgeçerek bu sayı 3-4 bine çıkartılabilse de) önemli bir kısıt ve çok büyük kurumlar için kabul edilemez. Benzer durum Lotus Connections için de geçerli. Bu açıdan Lotus Quickr for Domino kaldığı sürece portal alternatiflerine hiç bir kişisel itirazım olamaz.

IBM ayrıca Lotus Notes istemcisini değiştirdi bu süreçte. Bu radikal değişikliğin alt metni iyi okunamadı ve pazarlanamadı aslında. Burada amaç sadece Outlook'un güzel arabirimine benzemek değil, ayrıca farklı uygulamaları bünyesinde birleştirebilecek, tümleşik ve bütünsel bir platform oluşturmak. Bu değişim müşteriler için de ucuz olmayacaktı. Fakat stratejinin geleceği de vurgulanarak iyi bir şekilde pazarlanması gerekiyordu. Ayrıca Ed Brill'in de dikkat çektiği gibi Lotus Notes Basic Configuration bu değişikliği kolay kılmak için devam ettirildi.

XPages
, bu arada, çok büyük bir başarıdır bence. Klasik Notes uygulamalarına göre daha genişleyebilir bir model sunan bu yapının rakipsiz bir teknoloji olduğuna dikkat etmek gerekir. Uyumluluk ve performans sorunları zaman içerisinde çözümlenecektir.

Peki Lotus Notes uygulama geliştirme ortamı olarak pazarlanmakta mıdır? Sanırım daha doğru sormamız gerekiyor. Lotus Notes iyi bir şekilde pazarlanmakta mıdır?

IBM, 1994 yılında iflasın eşiğinden dönmüş ve bütün işsel yapısını değiştirmişti. O günlerde efsanevi Gerstner, Ogilvy ile anlaşmış ve yeni markayı pazara tanıtmak için çok büyük bir kampanya başlatmıştı. Lotus Knows kampanyası da buna benzer önemli bir 'değişim' kampanyasıdır. Fakat bir kaç noktada eleştirilere katılmamak mümkün değil. Öncelikle ciddi bir kapsama alanı probleminden bahsetmek gerekir. Çünkü Türkiye de dahil olmak üzere bir çok Avrupa ülkesi bu kampanyayı görmemiştir. İkincisi, kampanyanın mesajı 'daha .çok IBM lisansı almak' üzerine kuruludur. Oysa iş ortakları (özellikle uygulama geliştirenler) kendilerini ürüne en çok değer depolayanlar olarak görüyor ve bu mesajın dışında kaldıklarını hissediyorlar. Sanırım Lotus topluluğunun en yoğun eleştirisi de buradan kaynaklanıyor.

Türkiye'de müşteri algısının çok büyük bir bölümü üreticiyi merkezde tutuyor. Bu açıdan bakılınca IBM çok büyük bir marka. Örnek olarak vermek gerekirse, bir iş akışı uygulaması için ne kadar eskimiş ve terkedilmiş görünse de Lotus Workflow, rakiplerinin bir adım önüne geçebiliyor. Fakat Microsoft da Türkiye'de saygı duyulan ve güvenilen bir marka ve bu avantajını kullanıyor. Bir çok şirkette marka, toplantılara 'şahsen' katılım gösteriyorsa kabul görüyor. İş ortakları bu noktalarda çok ciddi desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Kişisel olarak son yıllarda IBM'den bu desteği almakta zorluk çekmediğimi düşünüyorum. Özellikle IBM Türk'ün CEE (Orta ve doğu Avrupa) bölgesine geçişi yerel IBM yönetiminin bu konudaki yaklaşımını oldukça pozitif bir şekilde etkiledi.

Sonuç olarak IBM'in daha aktif olması bekleniyor. Topluluğun sesine kulak vermek her zaman yeterli olmayabiliyor. Sektörde bir çok arkadaşımdan 'dinliyorlar, ama bir şey olmuyor' şikayetlerini duyuyorum. IBM'in daha küçük ekosistemleri dinlemesi, ülkeler/bölgeler çapında aksiyon alması bekleniyor. Lotus topluluğu sorunlarına daha rafine yaklaşımlar beklediğini çok açık bir şekilde ifade ediyor.

Başka bir açıdan bakarsak problemler, olayı duygusallaştıracak kadar da dramatik değiller. Sonuçta bu bir iş ve herkes kendi çıkarı doğrultusunda hareket etmek durumunda...

Serdar Basegmez   |   Haziran 28 2010 10:56:49 AM   |    IBM  Konu Dışı    |  
  |   Sonraki   |   Önceki

Comments (0)